Varoluşçu Edebiyat, insanın varoluşsal durumuna odaklanan bir akım olarak tanımlanabilir. Varoluşçu edebiyatın temel amacı, insanın çevresi ile olan ilişkisini, insanın anlam arayışını ve yaşadıklarının çatışmasının kurgusal olarak ortaya konmasıdır. Varoluşçu edebiyat, çoğunlukla insanın kendi kontrolü dışında olduğu durumları anlatmak için kullanılır. Bu akım, insanın içsel çatışmalarının, fiziksel ve toplumsal koşullarının ve insanın kaderinin özgürlükleri ile çatışmasının önemli bir parçasıdır.
Varoluşçu edebiyat, insanların yaşamlarının geçici olup olmadığı, kendi kaderlerini kontrol edebilecekleri ve çevresel zorbalık ile savaşabileceği gibi konulara odaklanıyor. Varoluşçu edebiyat, özgürlük ve özgür irade, acı ve ölüm gibi konuların çoğunlukla ağır bir şekilde işlenmesi ile öne çıkar. Bu akımda ünlü yazarlar arasında J.D. Salinger, Albert Camus, Fyodor Dostoyevski ve Franz Kafka sayılabilir.
Örnek olarak, Albert Camus'un "Yabancı" adlı romanındaki karakter Meursault, insanın kendi kaderine karşı olan çatışmasının önemli bir örneğidir. Meursault kendini çevresindeki insanların baskısına karşı çıkmak için özgür olmak ister ancak çevresindeki baskılar bunu engelliyor. Meursault, kendisini çevresindeki insanların düşüncelerinden ve yaşamlarından uzak tutma arzusu ile çatışıyor. Camus'un bu romanında, insanın yaşadıkları ile çatışmasının özgürlüğünü kısıtladığı ve insanın kendi kaderini kontrol edemeyeceği anlatılmaktadır.
Varoluşçu edebiyat, insanların yaşadıklarını ve davranışlarını daha derin bir anlayışa sahip olmak için kullanılabilir. Bu anlayışın, insanların kaderinin kendi kontrolü dışında olduğu ve yaşadıklarının çatışmasının önemli bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Varoluşçu edebiyat, insanın yaşamının geçici olup olmadığı, kendi kaderini kontrol edebilecekleri ve çevresel zorbalık ile savaşabilecekleri gibi konular üzerinde yoğunlaşır. Böylece, varoluşçu edebiyat, insanların içsel çatışmalarını ve